NACAR, Mehmet:

Yanlışlar musibetleri, musibetler felaketleri getirir.

NADİ, Nadir:

Atatürk devrimciydi, İnönü evrimcidir.

Ben Atatürk'ün tüm devrimlerine bağlıyım, ancak dil devrimine daha çok önem veriyorum.

NADİ, Yunus:

Stalin yoldaşın en ziyade hayret ve takdir ile gördüğü işlerden biri milliyetçi Gazi Mustafa Kemal Türkiye'sinin teminine muvaffak olduğu maddi ve manevi zaferlerdir. Rusya'nın en selahiyettar insanı milliyetçi Türkiye'yi işte böyle görüyor ve böyle takdir ediyor. (5 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi)

NAMIK Kemal:

Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten

Kendini insan bilenler, halka hizmetten usanmazlar.

Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi;
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.

NASEH, Josef:

Aydınlanma, kapıyı ne kadar araladığına bağlıdır. Onu ne kadar açarsan ışığı o kadar alabilirsin.

NASH, Frederic Ogden:

Büyük baba ve büyük anneler eve girdiklerinde disiplin pencereden kaçar.

Evliliğinizi iyi götürmek istiyorsanız hatalı olduğunuzda itiraf edin ve haklı olduğunuzda susmayı bilin.

NASO, Publius Ovidius:

Ya başlamamalı ya da bitirmeli...

NAYIR, Yaşar Nabi:

Bir edebiyatçı, mevzularını insanların en yoksul, en bayağı, en iğrenilmiş muhitlerinden alarak orada yaşayanların incelmiş kulaklara kaba, galiz ve hatta müstehcen gelen kelimeleri kullanmasına rağmen, sanat sıtmasının nöbetini damarlarında hissetmiş, asil ve yüksek duyguların tesiri altında kalmışsa, O'nun eserini kimsenin laubalilikle suçlamaya hakkı yoktur.

Bir eser ciddi de olabilir, laubali de... En iyi ölçü, eserin üzerimizde bıraktığı tesirdir.

Laubali bir edebiyatçı, eserlerinde insanlığın en yüksek, en asil duygularını ele alsa, en seçkin kelimeleri inci gerdanlıklar gibi dizse bile, eğer içinde sanatkarı sanatkar yapan o mukaddes ateş yanmıyorsa, yapıp eyledikleri boşunadır.

Üç günde bir piyes, bir haftada bir roman yazdığını söyleyerek bununla övünen, bir çırpıda karaladığı sahifeleri bir daha gözden geçirmek zahmetine bile girmeden mürettiphaneye gönderen, bir şeyler yazmak, sahife doldurmak için hiçbir maksat, düşünce ve tasavvuru olmadan masa başına oturan, sanatı şöhret yapmak ve para kazanma hırsına bir alet diye kullanan yazar, bence edebiyatta laubaliliğin tipik örneğidir.

NAZARBAYEV, Nursultan:

Din adı altında uygarlıklar yok ediliyor!

Dünya tarihinde ilk kez bir nükleer deneme sitesi halkın isteği ile kapatıldı ve Kazakistan dünyanın önünde bir örnek olarak durmaktadır. (Kazakistan Cumhuriyeti Başkanı, 09.09.2010 - "Birleşmiş Milletler"de yaptığı konuşmadan)

İslam bizim dinimizdir; fakat kızlarımızı Araplar gibi kapatmayız, kadınları da arkamıza değil önümüze koyarız. Niye? Çünkü biz Türk'üz, Arap değil!

NAZIM Hikmet:

Her özgürlüğün içinde bir tutsaklık vardır!

Şekli öylesine öze uydurmak istiyorum ki, şekil, özü bir kat daha belirtsin, ama kendisi, yani şekil belli olmasın. Güzel bir kadın bacağını bir kat daha güzelleştiren, fakat kendisi belli olmayan ince bir çorap gibi...

Yürümek; yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek... Yürümek; yürekten gülerek yürümek...

NEAL, Ryan O':

Evlilik, dünyanın en usta sihirbazıdır. Önünüze konan harika bir meze tabağını, kısa sürede kirli bir bulaşığa çevirir.

NECATİGİL, BEhçet:

Her şey yarım yârim.

Ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz ya da çare sizsiniz.

NEDVED, Pavel:

Eğer bir takım küme düşerse futbolcular gider, adamlar kalır.

NEHRU, Jawaharlal:

Laik bir Hindistan'ı konuşuyoruz... Bazı insanlar bunun din karşıtı bir şey olduğunu düşünüyorlar. Bu kesinlikle doğru değildir. Asıl anlamı tüm inançları eşitlikle şereflendiren ve hepsine eşit fırsatlar sunan bir Devlet'tir. Hindistan'ın uzun bir dinsel hoşgörü geçmişi vardır. Hindistan gibi birçok inancı ve dini barındıran bir ülkede laiklik temeli dışında gerçek bir milliyetçilik kurulamaz.

Tükenmiş, çökmüş görünen bir ulusun yeniden doğuşuna en çarpıcı örnek Türkiye'dir. Bunun onuru, büyük ölçüde, her şey kendisine karşı görünürken, boyun eğmeyi reddeden kahraman lider Mustafa Kemal Paşa'dır. Kemal Paşa, sadece ülkesini özgürleştirmekle kalmadı, modernleştirdi, tanınmaz ölçüde değiştirdi. Saltanata ve hilafete, kadının dışlanmasına ve eski adetlere son verdi. Zaferden sonra muazzam bir itibar kazanmış olmasına rağmen dikkatli hareket etti, çünkü bir halkı uzun süreden beri gelenekler ve din temelinde yükselen eski alışkanlıklardan çekip almak kolay değildir.

NEJAT, Ethem:

Darülmualliminli genç! Sen kendin çok iyi biliyorsun ki sen proleter evladısın. Baban nasıl kolunun kuvvetiyle çalışıyor ise sen de günde on-onbeş saat kafanı yorarak, beynini çatlatarak çalışacaksın. Bugün daha pek genç ve mektep talebesi isen, yarın bugünkü tarz-ı hükümetin muhakir gördüğü bir iptidai mektebin mürebbisi olacaksın. Ve muallimlerin çektiği azabı, açlığı çekmeye ve mektebin ve talebelerinle devletluların mektebi yanında hakir kalmaya mahkum olacaksın. O halde ey genç! Ey yarının mürebbisi! Şimdiden menfaatini bil! Sen gündelikle çalışan işçiden başka bir şey değilsin! Koluyla çalışan, uzvi faaliyetini bir lokma yiyeceğe hasreden, bu haksız ve hain cemiyet içinde ilimden, fenden hisse ve kısmet alamayan biçare işçi gençler ile bir sırada, bir halde, bir endişede olduğunu idrak et. Onlarla elele ver, "yevm-i cedit, rızkı cedit" yaşayan sınıfın gençleri, çocuklarıyla birlikte çalış, yarının inkılap hazırlıklarını yap! (1919)

NERUDA, Pablo:

Ağır ağır ölürler yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönüllerinde incelik barındırmayanlar...

Bir kadın söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, erkek artık tüm şansını kaybetmiştir.

İnsanlarla yüzyüze konuşarak her sorunu halledebilirsin; ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin.

Tüm çiçekleri kopartabilirler, ama yine de baharın gelmesini asla engelleyemezler.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına...

NESBO, Jo:

İntikam, sık rastlanan bir intihar sebebidir. Başarısızlıklarının sebebini başkalarında arar ve intihar ederek o kişilerin suçluluk duymasını isterler.

NESİN, Ali:

Kendinizi çevrenizle sınırlamayın, herkesi aşın.

NESİN, Aziz:

1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli, aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri eli açık, en korkakları yürekli, dünyanın en tembelleri çalışkan gibi soyadları aldılar. Ben de kendime "nesin" soyadını aldım. Herkes "nesin" diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.

Bırak olmasın mezar taşımız; bir okul bahçesine gömsünler bizi, çocuklar koşsun üzerimizde...

Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir. O'na sperm verirseniz size bir çocuk verir, O'na bir ev verirseniz size bir yuva verir, O'na sebze verirseniz size yemek verir, O'na bir gülücük verirseniz size kalbini verir, O'na bir şarkı söyleyin, size konser verir... Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir. Bu yüzden O'na çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun!

Dünyadaki en karlı ticaret din tüccarlığıdır; sermayesi yalan, müşterisi cahildir!

Düşünmeye alışmamış olanlar sorunların ne büyüğünü ne de küçüğünü düşünürler.

Gerici güçlerin en belirgin özelliği şudur: İlerici olan, yeni olan her şeyi, önce ona karşı gelerek yıkmaya çalışırlar; beceremezlerse kendi içlerine alarak boğar, yok ederler.

Her kadın biraz gökyüzüdür, biraz yorgunluktur, biraz çiçek, biraz hayaldir kadın; biraz hüzün, biraz hayattır.

İşin zoruna gideceksin. Her zaman zoru dene... Zoru yapamasan bile, zoru yapmaya çalışarak hiç olmazsa kolayını yaparsın.

Kıçımla verdimse reverans,
Bağışlayınız ekselans!..
Çünkü bir Hazret-i Dangalak,
Zorla geçmişse başa,
O'nu kıçıyla selamlamak düşer,
Her onurlu yurttaşa...

Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir.

Ne zaman kar yağsa; yoksulları, evsiz barksızları, açları, bu karda kıyamette üşüyenleri düşünürüm. Şu karın keyfini bir türlü çıkaramadım, çıkaramam.

Öyle bir ölsem, öyle bir ölsem ki çocuklar; size hiç ölüm kalmasa!

Sizler beni öldürmek isteyen bağnazlar ve yobazlardan çok daha kötüsünüz. Çünkü onlar sizlerin korkaklığı, yüreksizliği, ödlekliği, pısırıklığı, sünepeliği, ikiyüzlülüğü sayesinde var olmuşlardır ve artarak var olmaktadırlar. Daha ne zamana dek susarak ödün vereceksiniz?

Şimdiye dek olduğu gibi, şimdi de haber veriyorum; önceleri yavaş yavaş, ağır ağır, adım adım kötülük uçurumuna doğru giderken, gittikçe hızlanarak, şimdi koşar adım gidiyoruz. Olacak toplumsal depremin uğultularını duymaktayım. Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Aynamız yoksa bir durgun suya bakalım. Orada suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra 'Kendim ettim, kendim buldum' demenin hiçbir yararı yok...

Türk insanının çoğunluğu düşünmüyor, lütfen düşünsünler; başka bir şey istemiyorum. Artık düşünün, benim için değil; kendiniz için düşünün.

Türkiye'deki gericilik, emperyalizmin ancak bir dış belirtisidir. Gericiliği söküp atmak istiyorsak, önce kökü dışarıda gericiliğin besleyicileri olan emperyalizmin kökünü yurdumuzdan kazımalıyız!

NESRİN, Teslime:

Din şu an kadınların ilerlemesi önündeki ilk engel; din insanları geriye götürüyor, bilime ve gelişmeye karşı çıkıyor. Din insanları doğa üstü güçlerin korkusuyla yutuyor. İnsanların mutluluğuna engel oluyor ve tercihlerini yaşamalarına asla izin vermiyor.

NEUMARK, Fritz:

Avrupalılar bin yıla yakın bir süre Asya'nın ve Türklerin tehdidi altında kalmış ve savaşmışlardır. Türkleri (ve müslümanları) hep öteki olarak görmüşlerdir. Bu stratejik derinliğin ve toplumsal dokuya işlemiş tarihsel birikimin birkaç nesil içinde değişeceğini sanmak hiç de gerçekçi olmaz.

NEWLON, Howard:

Bir insan başarısızlığından dolayı başkalarını suçluyorsa, başarılarının şerefini de başkalarına vermelidir.

NEWMAN, Paul Leonard:

Karımı asla aldatmam. Evde biftek beni beklerken, sokakta niye köfte peşinde koşayım?

NEWTON, Isaac:

Aşk, köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yalnız kalırlar.

Çok fazla duvar, çok az köprü yapıyoruz.

NEYZEN Tevfik:

Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer; içsen de tükenir içmesen de... Bu yüzden hayattan tat almaya bak; çünkü yaşasan da bitecek, yaşamasan da...

Hayat sana her zaman ikinci şansı verir, adına "yarın" denir.

Kaynıyor çok şükür aşı ocakta
Var imiş keramet kara kalpakta
Dört yüz yıl büzüldü taşta toprakta
Üç parmak uzadı yorganı Türk'ün!

Ne ceket kaldı, ne metelik cebinde ceketin!
Kurtaracağız diye geldiler, içine sıçtılar memleketin!

Türkü yine o türkü
Varsa bir tel değişti
Yumruk yine o yumruk
Varsa bir el değişti!

NICHOLSON, Jack:

Gerçeği kaldıramazsınız!

NICOLE, Brigitte:

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır.

NIEBUHR, Reinhold:

Allahım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri tevekkül içinde kabul edecek vakarı, değiştirebileceklerimi değiştirecek cesareti ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek aklı nasip et.

NIEMOLLER, Martin:

Almanya'da Naziler komünistleri içeri attı. Sesimi çıkarmadım!.. Çünkü komünist değildim.
Sonra Yahudileri içeri tıktılar. Bu kez de sesimi çıkarmadım!.. Çünkü Yahudi de değildim.
Derken sıra sendikacılara geldi. Hala susuyordum!.. Çünkü sendikacı da değildim. Sonunda beni de götürdüler. Ama sesini çıkaracak kimse kalmamıştı!

NIETZSCHE, Friedrich Wilhelm:

Arkadaşlık vardır; dilerim dostluk da olsun.

Az bilen ve az düşünen çok konuşur.

Bazı kişiler için düşünmek kadar acı veren başka bir şey yoktur.

Beni yıkamayan herşey beni güçlendirir.

Benim arzum, başkalarının bir kitapta anlattıkları şeyleri on cümlede anlatmaktır.

Bilginin her türü ızdıraptan gelir.

Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer verilirse bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır.

Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.

Biz aslında karşımızdaki insanı sevmiyor; O'nun bizde yarattığı duyguyu, heyecanı, hissi seviyoruz. Sevgiyi değil, sevilmeyi seviyoruz; işte insan bu kadar bencil...

Cennette, ilginç insanların hiçbiri yoktur.

Çevrene sınırlar, çemberler çiz dostum. Gittikçe yükselen dağlara seninle birlikte çıkanların sayısı her geçen gün azalsa da, yükselen dağlardan bir sıradağ kur kendine.

Çoğunluk yola, azınlık hedefe bakar.

Çok askerler görüyorum, bunlar yerine savaşçılar görmek isterdim. Üniformaların içindekiler de üniforma olmasaydı...

Dünyada hiçbir şey insanı kin besleme duygusu kadar yıpratmaz.

Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Herşey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz...

Eğer müzik akla ve duygunun üst katlarına seslenmemiş olsaydı ona sanat diyemezdik, onu basit gösteri sanatlarının estetik katına alırdık. Bütün sanatlar içinde, yapısı gereği, insan duyularını en çok avucu içine alan, fiziksel olarak insanı büyüleme gücü en yüksek olan sanattır müzik. Seslerin aklın üzerinde büyük bir güç kurması, hareketin duyuları körüklemesi, bilgili ama çığırından çıkmış bir müziğin bizde bırakacağı duyu sarhoşluğu, bu tür müziğin başlıca niteliğidir. Bu sarhoşluk sadece estetik değildir, dinleyicinin düşünce bütünlüğünü ve irade gücünü elinden alır.

En kof ceviz dahi kırılmak ister.

Eskiden "Tanrı" için yapılan şimdi para için yapılıyor, yani şimdi kudretli olma duygusunu ve vicdan huzurunu en çok ne veriyorsa, o şey için yapılıyor.

Gerçeğin dağlarına umutsuzlukla çıkılmaz.

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır;
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun...

Güller, laleler, bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır, ama sağlam dostluk ne solar ne de kırılır.

Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar.

Hayatı, kendimizin kahramanı olacak şekilde tasarlamalıyız.

Hiçbir şey yozlaşan insandan daha çirkin değildir.

İnsan ağrılarda incelir.

İnsanlığın iki temel sorunu vardır: Adaletsizlik ve anlamsızlık... Birine karşı hukuku buldu, diğerine karşı sanatı! Ama insanlar hukuka ulaşamadı ve sanat da insanlara...

Kaderini sev, belki seninki en iyisidir!

Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan hayatı yalnızca seyredeceksin.

Kendi omuzuna tırman, başka nasıl yükselebilirsin ki?

Kişioğlu da ağaca benzer; ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o denli yaman kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinliğe, kötülüğe...

Korkarak yaşıyorsanız, hayatı yalnızca seyredersiniz.

Müziğin sesini duyamayanlar, dans edenleri görünce deli sanırlar.

Öyle bir hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım
Öyle değerliymiş ki zaman acele etmem bundan, anladım
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendimi bir sahnede buldum, oynadım
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.

Öyle kolay bir sanat değildir uyumak. Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir.

Özgürlük, yapmak istemediklerimizi yapmamaktır.

Sefahat; duraklamak ve geriye bakmamak eğilimindedir, oysa acı hep nedenleri sorar.

Sizin, gözlerinizle işitebilmenizi sağlamak için, önce kulaklarınızın patlatılması mı gerekiyor?

Sürekli kurcalayan, törpüleyen acı, ruhun toprağını altüst eder. Yeni düşünce meyveleri için gerekli havalandırmayı sağlayan da bu altüst oluştur.

Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden...

Ümit; kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.

Yalvarırım kardeşlerim, dünyaya bağlı kalın; size dünyadakinden üstün umutlardan söz edenlere inanmayın! Bilerek ya da bilmeyerek sizi zehirliyor onlar...

Yetişmiş her insanın içinde oynamak isteyen bir çocuk vardır.

Yiğitlik, en büyük korkunun ve en büyük ümidin üstüne üstüne gitmektir.

NIN, Anais:

Hayat, insanın cesaretine göre büyür veya küçülür.

NİJERYA Atasözleri:

Küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler dilsizdir.

NİŞEL, Rauf Nurettin

İstatistik, biraz da sayılarla yalan söyleme sanatıdır.

NOLAN, M.:

Gücüne eşit hayaller için dua etme. Hayallerine eşit güç için dua et.

NOLTE, Dorothy:

Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse,
Kınamayı ve ayıplamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse,
Kavga etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
Sıkılıp utanmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse,
Kendisini suçlamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse,
Takdir etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk devamlı desteklenip yüreklendirilmişse,
Kendine güven duymayı öğrenir.

Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyümüşse,
Adil olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse,
İnançlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
Kendini sevmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.

NOLTE, Nick:

Tanıdığın şeytan, tanımadığın şeytandan iyidir.

NORVEÇ Atasözleri:

Yalan dört nala gider, gerçek adım adım yürür; fakat, yine de vaktinde yetişir.

NOTARO, Domingo:

Çocuklar bizim şimdimizdir, geleceğimiz değil. Şimdi yoksa gelecek de yoktur.

NOUMA, Pascal:

Belki aranıza 30 sene rötarlı katıldım, ama bu ülkede yaşamaktan ve Atatürk'ün bir evladı olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

NOWLAN, Alden:

Çocuk, yetişkinlerin mükemmel olmadıklarını anladığı gün ergen olur, onları affettiği gün yetişkin ve kendini affettiği gün bilge olur.

NUBAR, Boghos:

Ermeniler Fransa için savaştılar. Maraş, Haçin, Pozantı ve Sis'te de (Kozan) durum bu idi. Antep'i Fransızlar, Ermeniler sayesinde geri almayı başarmışlardır. Bu yüzden Ermeniler Kilikya'da Fransa'nın müttefikidirler.

NUH Peygamber:

Öncelikle komşularınızı ve mahallenizi içinizden gelerek koruyun. Çünkü düşman, komşunun evini talan ederse sıra sendedir.

NURİYE Hanım:

Paşa Hazretleri (Mustafa Kemal Atatürk'e hitaben), Türk kadınlığının ruhundaki büyük sızıyı açmak istiyorum. Türk kadınlığı içinde öyle bir sızı, öyle bir yara ve elem saklıyor ki, gizliyor ki, bunu ancak şimdi açabiliyoruz muhterem Paşa... Bu kadar büyük inkılaba sebep olan büyük ve muhterem şahsiyetleri yetiştiren analar, doğuran analar veyahut kardeşlerini her zaman sınır boylarına gönderen kadınlar, her zaman için öteden beri sefil bir haldedir. Onların erkekler gibi hür, muhterem ve temiz bir hakkı, onların da erkekler gibi hür ve mukaddes bir hakkı olmayacak mıdır? (2 Şubat 1923, İzmir - Kız Muallim Mektebi Edebiyat Öğretmeni)

NUTHAR, Jean George:

Hiç kimse yumrukları sıkılıyken net düşünemez.

NUTKU, Özdemir:

Büyük eğitimciler eğitim yaparlar, eğitim yapanların asla propaganda yapma gereksinimleri olmaz.

Devlet adamı olmadan önce adam olmak gerekir.

Gerçek değeri olan insanlar tüm kimliklerinden sıyrıldıktan sonra geriye insan gibi insan olarak kalmayı başaranlardır.

Tiyatro, asla ölmediği için değil, sürekli yeniden doğduğu için ölümsüzdür. Gelecekte yeni bir dünya, daha mutlu bir dünya yaratmada tiyatro bu önemli görevini sürdürecektir.

Toplumun büyük bir kısmı eğitilmemişse, kültür düzeyi yeterince yükseltilmemişse ve din duygusu gibi nazik konular siyaset pazarında mal gibi satışa çıkarılmışsa yalan doğrunun yerini alır.

NUTKU, Uluğ:

Bütün tanrısallıkların ebesi, bunlar tekil ya da çoğul olsun fark etmez, ereksel insan bilincidir. Böylece bilimsel düşünüşün birincil koşulu olan nedensellik, ereksel bilinç tarafından kuşatılır. Bu kuşatma aşırılaştığında bir toplum kendisini bilime kapatmış olur. Kuşatma günümüzde, özellikle bizim eğitimimizde, var gücüyle sürmektedir.

Çoğu insan hurafeleri gerçeklere, efsaneleri tarihe, kutsamaları bilime tercih etmektedir. Var olanı öyle olmadığı gibi düşünmede derin kaygılar vardır.Bunların başında ölüm bilincinin yıkıcılığı gelir.

Ölüm, ölümsüzlük inancıyla aşılmak istenmektedir. Umut bağladığımız erekler, öte dünya, ölümsüz ruh sığınacağımız inançlardır. Bunlara inandıkça hayal gücümüzün gölge oyunlarını oynamaya devam ederiz. Oyunu bitirebilirsek paradoksu anlamış oluruz.

Var olanı olduğu gibi bilme yanısıra, var olana olmadığı gibi inanma, üstelik var olmayanı var olana üstün tutma, nasıl bir zihinsel olgudur? Gerçeklikteki bir nesnenin özelliklerini ve fiillerini, gerçeklikte var olmayan bir tasavvura dönüştürebiliyoruz. Böylece zihinsel bir varlık oluştururuz. Bu varlık yalnız ve yalnız insan zihninde vardır. Zihinsel varlık salt hayal midir? Hayal gücünün gerçeklikten kopardığı bir nesne midir? Bu soru doğru anlamında metafizik bir sorudur. Metafiziğin doğru anlamı, çözümsüzlük tortusu bırakan savdır.

Yanılgıyı çözümlemek felsefenin görevidir. Felsefe tarihinde bu görevi yerine getirmeye girişen pek az filozof oldu. Bilgiye sığmayan inançlara insanların neden daha çok tutunduklarını sorun edinmediler ya da sorunu düşünme cesaretini kendilerinde bulamadılar. Doğru yanlış ayrımının ötesine geçen inançlar alanını din ile sınırladılar, vahiy inancını tarihselliğinden kopardılar, özel bir bilgi çeşidi diye bir kenara bıraktılar. Bir kaçı dışında filozofların bu ayıbı, bilgide olanla inançta olan arasındaki sınırı kayganlaştıran savlara dalmış olmaları yüzündendir.

Yaratma, yaratılış, yaratılmış kavramları bilime ve felsefeye uygun değildir.