İBN-i Haldun:

Coğrafya kaderdir!

Dönüşümler yolu ile "hayvanlar dünyası" çok genişlemiş, sayıları çoğalmış ve oluşum basamağında "insan"a dek varmıştır. "Düşünce" ve "görüş" sahibi olan insana... "Düşünen insan" aşamasına yükselmede "duyu ve kavrama" güçlerinin birlikte bulunduğu, ama kavrayışın güç aşamasından, daha "gerçekleşmiş düşünce ve görüş" aşamasına varmadığı durumdan sonra gelişerek olmuştur. Bu aşamadaki hayvan, kendisinden sonra daha üst aşamada bulunan düşünen insanın ilkel biçimidir. Gözlemimize girebilen varlıklar içindeki gelişim ve oluşumların vardğı en son aşama budur. (Mukaddime - 1379)

İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür, durur.

İBN-İ Rüşd:

Fikirlerin kanatları vardır, kimse insanlara ulaşmasını engelleyemez.

İBN-İ Sina:

Benim gönlümün kırılmaz sabrı, senin gönlünün yumuşamaz katılığı var. Şu halde sevgilim aşk yolunda ikimiz de sert taşız.

Ölümden sonraki hayat, dinlerden öğrenilen bir kavramdır. Ölümden sonraki hayatın gerçekliliğini kanıtlamak için dini dogmalara inanmak ve peygamber sözlerini kabul etmek mümkün değildir.

Şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersizdir.

İKBAL, Muhammet:

Başlangıçta küçük bir kıvılcım idik,
Atatürk'ün bakışıyla güneş olduk, dünyayı fethettik.
Atınızı şaha kaldırın, bırakın istediği yere gitsin dedi,
Biz hesaplı adım attığımızı sanarak defalarca yenilmiştik...

Bugün birçok müslüman memleketin hali, eski kıymetleri sürekli tekrarlamaktan ibarettir. Halbuki Türkler, yeni kıymetler meydana getirme yolundadır.

Bugün İslam'a yapabileceğimiz en büyük iyilik, bizim onu temsil etmediğimizi söylemektir!

İslam rönesansı bir gerçek ise -ki ben bunun bir gerçek olduğuna inanıyorum- biz de bir gün Türkler gibi akli ve zihni mirasımıza yeniden kıymet takdir etmeliyiz.

Türkler, benliklerini kazandıran büyük tecrübeler yaşamışlardır. Türklerde hayat hareket etmeye, değişmeye ve genişlemeye başlamıştır.

İKİNCİ Mustafa:

Bana ağırlık ve hazine lazım değil. Yerinde kuru ekmek yerim. Vücudumu din uğruna esirgemem. Her ne denli zahmet arzulanırsa, sabr-ü tahammül eylerim. Halka hizmet tamama ermeyince seferden dönmem. Elbette kendim giderim!

Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir.

İKİNCİ Süleyman:

Emir Allah'ındır... Lakin kulların hiç hatası yok mudur?

İLDAN, Mehmet Murat:

Din, insanın Tanrı'nın üzerine koyup O'nu ezdiği ağır bir taştır!.. Tanrı'yı insanın elinden kurtarmak gerek, O'nun üzerindeki bu taşı, bu kayayı kaldırmak gerek!..

Tanrı ve din bağlantısını kestiğimizde Tanrı tamamen esrarengizleştirilecek; zihnimizdeki görüntüsü silinecek, daha güzel, daha gizemli bir hale gelecek. Bize kitap göndermiş somut Tanrı gidecek, henüz kendisiyle bağlantı kurmadığımız, var mı yok mu dahi bilmediğimiz, ama O'na içimizde güven duyduğumuz esrarlı bir yapıya kavuşacak. O zaman hiç kimse Tanrı'yı kendi adına konuşturamayacak. Tanrı kuklacıları tarihten silinecekler...

İLHAN, Atilla:

Atatürk olmasaydı siz hain bile olamazdınız! [Sicilli Atatürk düşmanlarına söylenmiştir.]

Atatürk İstanbul'daki hükümete başkaldırdığı zaman ihtilalci, devraldığı toplumu dönüştürmeye koyulunca inkılapçıdır.

Bekleme yapmayın, aşkını alan "acı"ya doğru ilerlesin.

Türklerde, kurtuluşu Doğu'da gören ilk ihtilalci Mustafa Kemal idi.

Ülkemizin sağlıksız ve çetrefil durumu besbelli "radikal" bir çözüm gerektiriyor, yani Gazi'nin ve "Türkiye Büyük Millet Meclisi"nin o zaman başlattığı anti-emperyalist, laik ve demokratik halk iktidarı sürecinin eski rayına oturtulması...

İMAM Ali El-Murteza:

Dost seni doğrulayana değil, sana doğruyu konuşana denir.

İMAM Hüseyin:

Ben ölümü saadet biliyorum, zalimlerle yaşamayı ise zillet...

İMAM Şafii:

Kırk alimi bir delille yendim, bir cahili kırk delille yenemedim.

İMAM-I Gazali:

Bedenine değil, kendine değer ver ve gönlünü olgunlaştır! Çünkü kişi bedeni kadar değil, ruhu kadar insandır.

Layık olmadan devlet makamlarına atananlar astlarını ısırır, üstlerine kuyruk sallarlar.

İMAM-I Taberani:

İlim öğreniniz. İlim için huzur, sükun ve vakar da öğreniniz. Kendisinden ilim öğrendiğiniz kimseye karşı mütevazi olunuz!

İMAMOĞLU, Yaşar:

Bir milletin genç nesli ilimli, kültürlü yetişmemişse o millet erimeye maruz kalır!

İNALCIK, Halil:

1876 Osmanlı Kanun-u Esasi'si, 1923 Türkiye Cumhuriyeti'ne doğru atılmış en önemli adımdır. Çünkü bu anayasa ilk defa egemenliğin kaynağını Tanrı'dan alıp bir kanuna dayandırıyordu.

Osmanlı'yı islamlaşması yıkmıştır.

Reayanın ilk büyük çapta isyanlarına ağır vergiler, yolsuzluklar ve güvensizlik duygusu yol açmıştır.

İNAM, Ahmet:

İroni şurada: İnsan inancıyla özgürleşir, özerk varlığını duyar. Oysa yaşadıklarımızdan inancın insanı köleleştirdiğini, darlaştırıp sığlaştırdığını görüyoruz.

İNANÇ, Ünal:

İflah olmaz bir Kemalist ve ödünsüz bir vatanseverim.

İNCE, Muharrem:

Yıllarca "hem müslüman, hem laik olunmaz!" dediniz; ama hiçbir zaman "hem müslüman, hem hırsız olunmaz!" demediniz...

İNCE, Özdemir:

Bizde muhafazakar yoktur; "muhafaza-i kar"cılar vardır. Ki bütün amaçları karlarını arttırmak ve muhafaza etmektir.

Köy Enstitüleri açılırken (17 Nisan 1940) zamanlama hatası yapıldı. Dönemin iktidarı toprak reformu yapmadan, bu reformda kullanılacak kadronun hazırlanmasını öne aldı. Önce kadroyu hazırlayacak, sonra toprak reformu yapacaktı. Bu bir hata idi. Atatürk'e bile toprak reformu yaptırmayan şeyh, aşiret reisi, ağa, bey, mir, mütegallibe düzeni Köy Enstitüleri'nin yaşamasına izin veremezdi. Vermedi.

Laiklik, birey ve toplumu dinlerin baskısından korur.

İNCE, Refik Şevket:

Matbuatı susturmak ile vicdanlara tahakküm, dillere zincir konamaz!

Bedelli askerlik gibi bir kanunun, hukukta ve vazifede eşitlik davasını tahakkuk ettirmeyi üzerine almış bir hükümetin; vatandaşı, öz evladı-üvey evladı gibi ikiye ayıran bir zihniyete taraftar olmayacağını ve böyle bir uygulamanın gündeme alınmayacağını ifade etmek isterim.

Tekkeler de kapatıldı, ortada dervişlik de kalmadı, o halde miskinlik ve cehalet ocaklarından millet kurtuldu demektir. (2 Eylül 1925 tarihinde tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına, din görevlilerinin kıyafetlerine ve memurların şapka giymelerine dair çıkan Bakanlar Kurulu kararı üzerine...)

İNCETAHTACI, Bedri:

Amerika ülkemize en büyük engeldir. İstediğini başbakan, istediğini cumhurbaşkanı yapar.

İNCİLİ Çavuş:

İncili Çavuş Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralı'na gönderildiğinde elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış.
Kral bunları görünce dayanamayıp:
- "Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı?" diye sorunca İncili Çavuş:
- "Osmanlılar adamına göre adam gönderirler. Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek." cevabını vermiş.

İNGİLİZ Atasözleri:

Bizim uygar bir ülke olmamızın nedeni, eğitimli bireylerimizin de cahiller kadar cesur olmasındandır.

Çocukları duymayınız, görünüz.

En güçlü büyükelçiler, donanmalardır.

Herkes kendi geleceğinin mimarıdır.

İhtiyarlar ölüme gider, ölüm gençlere gelir.

Kimsenin kazançlı olmadığı pazarlık, kötü bir pazarlıktır.

Medeniyetin ölçüsü alet kullanmaktan geçer.

Muktedir olan yapar, muktedir olmayan yol gösterir.

Pazarlık etmek için en az iki kişi olması gereklidir.

İNÖNÜ, Erdal:

Atatürk yaşasaydı AB'ye girmemiz için çaba gösterirdi. Şimdiki siyasetçiler istese de istemese de bir gün mutlaka AB'ye gireceğiz. Bizler tarih, coğrafya ve kültür bakımından zaten Avrupa'nın bir parçasıyız.

İNÖNÜ, İsmet:

26 Nisan-10 Mayıs 1932 tarihleri arasında Rusya'ya yaptığımız ziyaretin Sovyet Rusya'nın iktisaden çok sıkıntı çekmekte olduğu bir zamana rast geldiğini Moskova'ya gider gitmez fark ettik. Bu sıkıntıları bütün hallerinden anlaşılıyordu. Rusya daha ihtilal yıllarında iktisadi bakımdan büyük zorluklar içine düşmüştü. Ancak, Kremlin'de yaptığımız ilk toplantıda bize (her şeye rağmen) yardım etmek imkanı olduğunu söylediler. Azami kolaylığı gösterecekleri anlaşılıyordu. Daha evvel görüşmeler yapılmıştı.Sekiz milyon dolarlık altın değerinde bir borç vermeyi kabul ediyorlardı. Stalin ayakta dolaşarak müzakerelerin seyrini takip ediyor, lüzum gördükçe müdahalede bulunuyordu. Evvela faiz meselesi açıldı, faiz istemiyorlar. Sıra vadenin tayinine geldi. 20 sene vade ile müsavi taksitler halinde ödeyeceğiz, bu karara bağlandı. Borcun ödenmesinin para olarak değil, mal olarak karşılanmasında mutabık kaldık. Bu tarzda bir dostluk havası içinde ayrıldık.

26 Nisan-10 Mayıs 1932 tarihleri arasında Rusya'ya yaptığım seyahat süresinde Stalin'e bir teşhis koymaya çalıştım. Adamın kuvveti nereden geliyor, bunu anlamaya hususi bir dikkat sarf ettim. Ruslarla beraber çalışmak için, Rus cemiyetine hakim olmak için tecrübesi çok. Onu gördüm. Bir defa çok çalışkan bir lider. Bütün arkadaşlarına yetişmeye, onları tamamlamaya çalışıyor. Son derece dikkatli. Bir Rus milliyetçisinin ideali olarak gönlünde yatan ne gibi arzuları varsa, bunların hepsini çok iyi bilen ve tahakkuk ettirilmesi için bir Rus milliyetçisinden daha çok düşünen bir insan intibaını veriyor. Yani, bir Rus milliyetçisi olarak düşünülecek ne gibi meseleler varsa, hepsine sahip çıkmıştır. Oradayken bana, büyük bir harp için hazırlandıklarını söylüyorlardı. Orada tam bir dostluk gördük ve birbirimize tam itimat veren bir hava içinde ayrıldık.

Amerika'nın mesuliyetine inanıyordum. Bunun cezasını çekiyorum. (Milliyet Gazetesi, 16.04.1964)

Anadolu'nun ortasında kurulmuş bir köylü hükümetiyiz. (Sivas, 1930)

"Bana öyle geliyor ki tarih, general olarak kazandığınız zaferlerden başka, 'Türkiye Cumhuriyeti'ni 'İkinci Dünya Harbi'nin vahim tehlikeleri içinden nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan hürriyetçi ve müterakki hükümet sistemini nasıl muhafaza ettiğinizi kaydedecektir. (Sir Winston Churchill'in İsmet İnönü'ye 31 Mayıs 1950 günü gönderdiği mektuptan)

Ben sizi -2. Dünya Savaşı sürecinden bahsederek- aç bıraktım, ama babasız bırakmadım. (Böylece İsmet İnönü, Atatürk'ün "Savaşa girmeyin, savaşın dışında kalın" vasiyetini de tutmuş oldu.)

Bir görev veriyorum, neticesi bana gelmeden Washington'un haberi oluyor. Sonucu memurumdan önce Amerikan sefirinden öğreniyorum.

Bir gün İsmet Paşa'ya sorarlar: - "Sayın Reis-i Cumhur Atatürk'le beraber hazırladığınız kalkınma planlarını bu kadar kısa zamanda ve böylesi bir ekonomik dar boğazda nasıl başardınız?" İsmet Paşa şöyle yanıt verir: - "Sadece, devletimizin bütçesini kendi cebimiz gibi düşündük."

Bir insan hayatına sığan değişimler hayret vericidir.

Bir memleketi karış karış müdafaa etmeye o memleketin halkı, insanları kararlı ise o memleketi işgal etmeye dünyanın bütün ordularının gücü yetmez.

Bir ülkede namuslu insanlar da en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o ülke için kurtuluş ümidi yoktur!

Biz en çok bilgiye muhtacız. Siyasette ve idarede en zararlı şey, milletler ve toplumlar için onarılması en zor felaket, yarım bilgili adamların yetki sahibi olmasıdır.

Bu yenilgi benim en büyük zaferimdir. (14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan genel seçimleri 'CHP'nin kaybetmesinin ardından)

Büyük devletlerle ilişki kurmak, bir ayı ile yatağa girmeye benzer.

Cumhuriyet evlatları, Cumhuriyet'in tehlikede olduğunu gördükleri anda kesinlikle, süratle ve şuurla hareket etmişlerdir. (7 Nisan 1925 - Şeyh Sait Ayaklanması nedeniyle)

Devletimizin banisi, milletimizin fedakar sadık hadimi, insanlık idealinin aşık ve mümtaz siması eşsiz kahraman Atatürk'tür.

Dış politikada ne daimi dostluklar söz konusudur ne de daimi düşmanlıklar...

Eğer Rusya gelip de aradaki anlaşmazlıkları olumlu biçimde çözme teklifinde bulunsa bile ben Türk siyasetinin Amerikan siyasetiyle el ele gitmesi taraftarıydım.

En zor zamanlarınızda bile kurtuluş yolu belli ve tektir, doğruyu söylemek ve savunmak...

Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren varlıkları kalktıkça, memlekette siyaset ve fikir hayatında da demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. (19 Mayıs 1945)

Hiçbir ülke yoktur ki kendi içerisinde bizim kadar çok hain yetiştirebilsin.

İktidarla muhalefet arasındaki ilişki, şuursuz bir çekişme ve dalaşma halinde soysuzlaşırsa demokratik rejimin geleceği yoktur. (3 Temmuz 1950)

İktidarlar mecliste, muhalefetin gösterdiği yol üzerine yürürler.

"İsmet Paşa'nın gerek 'Genelkurmay Başkanlığı'nda gerekse daha sonraki 'Cephe Komutanlığı'nda gösterdiği varlık ve üstün çaba, kendisine görev verilişteki yanılmazlığımı eylemli olarak ortaya koymuş bulunduğu için millet karşısında, ordu karşısında ve tarih karşısında içim adamaklıllı rahattır." (Mustafa Kemal Atatürk)

İyi bir sanatkar olmanın yanında "iyi ve karakteri sağlam insanlar" olmaya çalışmalısınız.

Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber daima memleketin ve milletin alın yazısı üzerinde söz ve etki sahibi olmalarıdır.

Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi acı duyarım. Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Parti'den, Parti Meclis Grubu'ndan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda bütün organlarda gücümü kaybetmiştim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamıştı. Mareşal Fevzi Çakmak'tan, O Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılmadan önce, yoğun şikayetler gelmeye başladı. Mareşal, "Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın?" diye soruyordu. Mareşal, bunu adeta bir mesele haline getirmişti. Onun için bir süre, en çok bu konuda saldırıya uğrayan, Milli Eğitim Bakanı Yücel'le genel müdür Tonguç'u, onların da gönlünü alarak, bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitülerini eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanakları benim elimden çıktı.

Köy Enstitülerinin gelişimi için sayın Yücel ve Tonguç büyük fırsatlar kaçırmışlardır. Enstitü sayısının bir an evvel 60'a çıkarılmasını istediğimde bunun imkansız olduğunu söylediler. Aslında savaş yıllarından yararlanarak bunları yapmalı idik. Savaştan sonra neler olacağı belli değildir, bunların hiçbirini bize yaptırmayacaklardır, ileride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız!

Lozan Konferansı, tüm cihanı yöneten devletlerin deneyimli temsilcilerine karşı, bir ulusun tüm varlığını ortaya koyarak verdiği büyük bir sınavdır.

Mevcut şartlar içinde memleketin artık saltanatla idare edilemeyeceğini, kurtuluştan sonra tekrar memleket kaderinin onların eline teslim edilemeyeceğini iyice anlamıştık. Bu hepimizde bir kanaat haline gelmişti. Hepimizde derken, şüphesiz hala saltanat taraftarı olanları kastetmiyorum. Nitekim biz Atatürk ile mahrem konuştuğumuz zaman hep cumhuriyet esası üzerinde dururduk. İtimat ettiğimiz bir muhitte serbest olarak konuşmuşuzdur. Fakat, içinde bulunduğumuz şartların icabı, bu fikrin açığa vurulmasına imkan vermiyordu. Gerçi devam eden idare cumhuriyetten başka bir mana ifade etmiyordu. Ama bunun farkında olmayanlar vardı. "Büyük Millet Meclisi" bütün kuvvetlerini elinde bulundurduğu halde memleket idaresine hakimdi.

Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse, Batı ittifakı yıkılabilir. Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur. (1964 Kıbrıs Hadiseleri sırasında Türkiye'ye karşı tehditkar tutum takınan ABD Başkanı Lyndon B. Johnson'a karşı yaptığı açıklamadan...)

Onlar (Cumhuriyet'in ilanı sırasında muhalefette olanlar) bir grup halinde dışarıda toplanıp karar almak istemektedirler ve bunun da "Meclis" ve hükümet organları yerine geçerli olmasını istemektedirler. Bu tertip, bir devlet düzeni haline getirilirse, onun başında daima birinci derecede yürütücü biz olacağız. İmkan yok... Devlet Başkanlığı müessesesi var, Hükümet var, Meclis var, Parti var. Fakat bir fikri yürütmek için bir kısım arkadaşlar dışarıda birleşecekler, çoklukla bir karara varacaklar ve bunu yürütecekler. Hiçbir zaman iltifat etmediğim bir görüştür bu. İşlerin yürütülmesi, tatbik edilmesi, devletin kendi kanunlarına göre tabii mecrasında olmalıdır.

Siyasi suçlardan dolayı idam yapılmasın, davasındayız. Arkadaşlarım, bir büyük cemiyetimiz bir büyük hastalık geçiriyor. Bundan gençler anarşiye müptela olmuşlardır, bunda gençler, genç yaşlarında içeriden ve dışarıdan tahriklere kapılarak genç yaşlarında büyük işler görmüş ve büyük salahiyetlerin peşine düşmüş hastalar halinde görünüyorlar. Böyle olaylarda cemiyetin iki vazifesi vardır. Birisi, yanlış maksatlarını yürütmek isteyen genç veya yaşlı insanlara zorla sakat fikirlerini tatbik edemeyeceklerini... (24 Nisan 1972 günü TBMM'de yaptığı konuşmadan)

Sizi aç bıraktım, ama babasız bırakmadım. (İsmet İnönü'nün ülkeyi 2. Dünya Savaşına sokmayışının savunması)

Sizi ben bile kurtaramam. (27 Mayıs 1960 Devrimi öncesi Demokrat Parti Lideri ve Başbakan Adnan Menderes'i sert tutumundan dolayı uyardığı mesajından)

Sovyet Rusya 1945'te Türkiye'den, Şarktan ilçeler istedi, Boğazlardan üsler istedi. Kaç senedir bu politikanın mücadelesi içindeyiz. Sovyet Rusya geçenlerde verdiği bir nota ile bu talebinden vazgeçtiğini söyledi. (18 Kasım 1953, TBMM'de yaptığı bir konuşmadan)

Şimdi iktidarda bulunanların, iktidarı ellerinde bulunduranların milletleri ihtilale nasıl zorladıkları "İnsan Hakları Beyannamesi"ne girmiştir. Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa, o memlekette ayaklanma olur. Buna mahal vermemek için idarelerin demokratik yolda olması, insan haklarının yürürlükte olması şarttır. Bu fikir beyannamenin ruhunu teşkil etmektedir.

Türk devrimi denilince, bunun 'kadının kurtuluş devrimi' olduğu beraber söylenecektir! (5 Aralık 1934)

Türkiye, Lozan'a mağlup devlet olarak değil, galip devlet olarak katılmıştır.

Türkiye'yi idare edenler stadyumu en kıymetli mektep gibi her yerde kurmaya çalışacaklardır. Türkiye'nin istikbalini idare edecek olan genç nesil açık havada, açık meydanlarda yetişecektir. (15.12.1936, Ankara 19 Mayıs Stadı'nın açılışında)

Ülkede iktidarda kalmak değil, itibarda kalmak önemlidir.

Yalanı ve iftirayı hakikat yapacak tılsım henüz keşfedilmemiştir.

İNTERNETİN On Emri:

  1. Başkalarının elektronik iletişim kaynaklarını izinsiz kullanmayacaksın...
  2. Başkalarının entellektüel ürünlerini kendi malınmış gibi sunmayacaksın...
  3. Başkalarının gizli ve kişisel dosyalarına girmeyeceksin...
  4. Başkalarının internette yaptığı çalışmalara engel olmayacaksın...
  5. Elektronik iletişim ortamını başkalarının haklarına saygı göstererek kullanacaksın.
  6. İnternet yoluyla çalmayacaksın...
  7. İnterneti insanlara zarar vermek için kullanmayacaksın...
  8. İnterneti yalancı şahit olarak kullanmayacaksın...
  9. Parasını ödemediğin yazılımları kopyalamayıp kendi malın gibi kullanmayacaksın...
10. Tasarımladığın programların doğuracağı toplumsal sonuçları önceden düşüneceksin...

İPLİKÇİ, Müge:

Bir ülkenin gururu sadece ekonomik değerlerle ölçülmez. Bir ülkeyi ülke yapan kültürü, bilimi ve sanatıdır.

Herkes aynı şeyi düşünmez, düşünemez. Çünkü her insan ayrı bir gezegendir.

İRLANDA Atasözleri:

Bir adam en çok sevgilisini, en iyi şekilde ailesini, en uzun da annesini sever.

İRTEM, Süleyman Kani:

Abdülhamid devrinde Fehim Paşa ile diğer en yüksek hafiyeler, sergerdeler, tüfekçiler, silahşorlar arasında pay namıyla kumarhane sahiplerinden haftalık, umumhanelerden vergi alanlar az değildi! Dövülmesi, vurulması, öldürülmesi matlup kimselere cebbar ve kanlılardan münasipleri tasallut edilirdi.

İSKİLİPLİ Atıf Hoca:

İslam kilidinin anahtarını İngiltere'nin güvenilir eline teslim etmekte İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur!

İSKİLİPLİ Ebussuud Efendi (İnsanlık Düşmanı):

Alevilerin çoluk çocuk katledilmeleri ve mallarının yağmalanmaları dine uygundur! (1548)

İSKOÇ Atasözleri:

Görünüşe göre hüküm vermeyin; zengin bir kalp, ucuz bir ceketin altında olabilir.

İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça ihtiyarlarlar.

İSLAM, Yusuf:

İki türlü insan daima açtır: Biri ilmi arayan, diğeri de parayı.

Müslümanlar birbiriyle savaştıkça ağıtlar Kürtçe, Türkçe ve Arapça, zafer çığlıkları ise İngilizce ve İbranice olacaktır.

İSLAMOĞLU, Mustafa:

Dindarlığını Allah'a göster, bana insanlığın lazım!..

İSPANYOL Atasözleri:

Don Kişot olmak için yola çıkan pek çok insan, evlerine Sancho Panza olarak geri döndü.

Hiçbir zaman kimseye savaşa gitmeyi ya da evlenmeyi öğütleme...

İSRAİL Atasözleri:

Bir gün su içeceğin çeşmeye çamur sıçratma.

Borç alan bir gün nasıl olsa karşılığını ödeyeceğini bilerek o borcu almıştır.

İSVEÇ Atasözü:

Gençliğin güzel bir yüzü, ihtiyarlığın güzel bir ruhu vardır.

İŞBARA Alp:

Çin İmparatoru'na haraç veririz, kıymetli atlar hediye ederiz. Fakat dilimizi, rüzgarda dalgalanan saçlarımızı, elbiselerimizi, adetlerimizi sizinkine benzetemeyiz, bu bakımdan milletim çarpan tek bir kalp gibidir.

İŞLER, Nejat:

Dünyada ölüm diye bir gerçek varken sevdiğiniz kişinin hala nefes aldığına dua edin, akşam annenizin kapıyı açmasına şükredin. Kıymet bilin; sevin, severken incitmeyin. Kibir yapıp gitmesine izin vermeyin. Gün gelir, öyle kayıp gider ki o eller avuçlarınızdan; feleğiniz şaşar, dünyanız durur. Derler ki, hayat devam ediyor. Ama öyle kolay olmaz. Önce gülüşünüz kaybolur, sonra neşeniz. Şu boş hayatta hiçbir şey için karalar bağlamayın. Özlemekten ciğeriniz solmadan soluğu yanında alın, sarılın. Teni hala sıcakken, sarılın.

Mutluluk, galiba mutsuzluğa alışma hali. Biz bu dünyada mutsuz olacağız, bu kesin. Çünkü bizi mutsuz edecek birileri çıkacak; sen "Ne yapmaya çalışırsan çalış, buna engel olamayacaksın" dediğin zaman tamamdır. Bence mutluluk bu...

Türkü dinlemeyen, şiir sevmeyen, kitap okumayan ve çay içmeyen birine gönül vermeyin!

İTALYAN Atasözleri:

Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenir.

Çocuğa çalışmayı öğretmemenin, O'na çalmayı öğretmekten farkı yoktur.

Duymak istemeyen kadar kötü sağır yoktur.

Mutluluktan acıya bir adımda varırsın, ama acıdan mutluluğa gidiş sonsuza dek sürebilir.

Oyun bittiği zaman şah da piyon da aynı kutuya atılır.

Rüzgara tüküren kendi yüzüne tükürür.

İZGÜ, Muzaffer:

Çocuk okuru olmayanın yetişkin okuru da olmaz!

Doğdum, okudum, düş kurdum, yazdım, gidiyorum!

İZZETBEGOVİÇ, Aliya:

Modernistlerin başarısızlığının simgesi, reformlarıyla Türkiye'yi ancak "üçüncü sınıf bir ülke" yapmış olan Atatürk'tür. (Aliya İzzetbegoviç Bosnalı İslamcıların lideri ve bağnaz İslamcı bir kişiydi.)

Müslümanların hızla artan nüfuslarıyla övünmeleri bir adamın şişmanlığıyla böbürlenmesine benziyor. Barışa, düşünceye, bilimsel başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? Bize manevi sağlamlık temin edecek bilimimiz, edebiyatımız nerede? Nerede buluşlarımız, insanlık ailesine katkılarımız hani?

Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir. Siz siz olun, zalimle mücadele ederken ona benzemeyin.

Savaşta büyük zulme uğradınız, zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü, unutulan soykırım tekrarlanır!