MAALOUF, Amin:
Geçmişin geçmiş olması için zamanın geçmesi yetmez.
Hiçbir şeye şaşırma, hakikatin de insanların da iki yüzü vardır.
Onurlu bir adam, susuzluğunu giderdiği kuyuya taş atmaz.
MacARTHUR, Douglas:
Asker - Devlet Adamı, çağımızın en büyüklerinden biriydi. Kendisi, Türkiye'nin en ileri memleketler arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. O, Türklere bir milletin büyüklüğünün temel taşını oluşturan kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. Ben Atatürk'ün sadık arkadaşlarından biri olmakla büyük övünç duyuyorum.
Askerlik dehasıyla insanlık idealini O'nun kadar nefsinde birleştirmiş bir adam tanımıyorum. Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim.
MACHIAVELLI, Niccolo:
Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin şereften, onurdan, ahlaktan yoksun davranışlarını, hırsızlıklarını yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet, bir gün vatanını yitirir.
İnsanlar korktuklarına saygı duyarlar; sevdiklerini ise kırmaktan, üzmekten çekinmezler.
İnsanlar öylesine saf ve zayıftırlar ki; aldatmak isteyen, dilediği kadar ahmağı kolayca bulur.
Namussuz kişilerin ortasında tam anlamıyla namuslu olmak isteyen bir adam, er geç mahvolmaktan kurtulamaz.
Savaştan kaçınmak mümkün değildir, sadece düşmandan üstün olana kadar erteleriz.
MACİT, Hasan:
Kadına şiddeti azaltabilmek için gelir düzeyini yükseltmek gerekir.
MAHAN, Alfred Thayer:
ABD'nin savunulması dünyanın bütün denizlerinden başlar. (1890)
MAHER, Bill:
Eğer silahınız varsa bir banka soyabilirsiniz, ama eğer bir bankanız varsa herkesi soyabilirsiniz!
MAHRUKİ, Nasuh:
Bugünün sonuçları, yarının sebepleridir.
Kendi yaşamının öncüsü olmak demek, kendi yaşamının lideri olmak demektir.
MAILER, Norman:
Bir gazete bir öyküye el attığı zaman, öykünün kahramanı bile gerçeklerin nasıl bu kadar kolayca şekil değiştirebildiğini anlayamaz.
MALCHE, Albert:
"Öğrenciler orta eğitimden yetersiz geliyor. Türkçe yayın çok az, yabancı yayınları okuyabilecek öğrenci yok gibi... Darülfünun'un bütçesi yetersiz. Profesör atamaları objektif değil. Akademik hürriyet yok. Sınavlar ezberlenen bilgilere göre yapılmaktadır. Pratik uygulamalar azdır. Dersler ansiklopedik bilgilerin aktarılması şeklindedir. Bir yıl önce ne anlatılmışsa ertesi yıl da o anlatılmaktadır. Profesörlerin yazdığı kitap yok gibidir. Kütüphane çok yetersizdir." (1931 yılında Türkiye'ye gelen Prof. Dr. Albert Malche'nin "İstanbul Darülfünunu"nu iki yıl süre boyunca inceledikten sonra Atatürk'e hitaben yazdığı rapordan)
"Pratik dersler artırılmalıdır. Öğrenciler seminer hazırlamalıdır. Öğrenciler soru soran ve karşılaşacakları sorunları tartışan bir hale getirilmelidir. Ders programları yeniden belirlenmelidir. Hocalar kitap yazmalıdır. Kütüphaneler, laboratuvarlar geliştirilmelidir. Öğrencilere yabancı dil öğretilmelidir." (Aynı rapordan)
"Sonuna gelmiş olduğumuz bu raporun amacı 'İstanbul Darülfünunu"nun milli kültür ve modern bilim için yüksek bir makam haline nasıl getirileceğini göstermektedir. Esas sorun, bilimleri nakil yolu ile değil, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarıcı şekilde düşünmektir. Darülfünun bilimsel düşünceyi yaratmakla sorumludur ve bunun dışında kurtuluş yoktur. Bu zihniyet ise şahsi araştırmalar yapmakla ve öğrenciler tarafından kuvvetli ve istekli bir gayret harcanmasıyla gelişir. Raporumda her şey bu şarta bağlıdır ve bu olmadan Darülfünun'un gerçek bir düşünce hareketi olamaz."
MALCOLM X:
İnsan iyi nişan almalı; kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı...
MALKOÇ, Ali Rıza:
Herkes beyni kadar düşünür, vicdanı kadar tartar.
Kanser olduğunu öğrenen hastaların kişisel olarak daha da olgunlaştıkları, beklentilerini azalttıkları, hırçınlık ve huysuzluklarını terk ettikleri bilimsel olarak gözlenmiştir. Başkalarını kanser yapmamak için toplum yararına sanki kanser hastası gibi olgunlaşsak ne kaybederiz?
MANÇO, Barış:
Yoksul görürsen besle kaymak bal ile, garipleri giydir ipek şal ile, öksüz görsen sar kanadını kolunu, kimse göçmez bu dünyadan mal ile...
MANDELA, Nelson:
Bir iş, yapılana dek hep imkansız gözükür.
Çok ırklılık esasını hiçbir zaman kabul etmedik; önemli olan ırk değil, fikirdir.
Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.
Dürüstlük, içtenlik, sadelik, alçakgönüllülük, karşılıksız cömertlik, başkalarına hizmete hazır olmak ruhsal yaşamın temelidir ve herkesin elinin altında dilediği miktarda bulunur.
Hücre kendinizi tanımak, zihinsel ve duygusal süreçlerinizi gerçekçi ve düzenli bir şekilde gözden geçirmek için ideal bir yerdir.
Liderlik iki kategoriye ayrılır:
a) Tutarsızlar, ne yapacağı kestirilemeyenler, bugün kabul ettiğini ertesi gün inkar edenler,
b) Tutarlılar, onur ve vizyon anlayışına sahip olanlar...
Onuru ancak, gidişatın karanlık ve vahim göründüğü anlarda bile doğrulardan vazgeçmeyen, inatla tekrar deneyen, tacizlerden, aşağılanmalardan, hatta bozgunlardan yılmayanlar hak eder.
Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter...
Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda yaşadığım ideal bu, ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım.
Unutmayın, azizler yılmadan çabalayan günahkarlardır.
Yoksulluğu bitirmek 'hayır' işi değildir, adalettir!
Yüksek bir tepeye tırmandıktan sonra, kişinin tırmanılacak pek çok tepe olduğunu anlamasının sırrına erdim.
MANGO, Andrew:
Ben tarafsız olduğuma inanıyorum. Ama Atatürk karşısında tarafsız kalamıyorum.
MANSON, Charles:
Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz, bana aşağıdan bakarsanız Tanrı'yı görürsünüz, bana tam karşıdan bakarsanız kendinizi görürsünüz.
MANZONI, Alessandro Francesco Tomasso:
Dostluğun en iyi yanı, sırlarınızı açabileceğiniz birisi olmasıdır.
Hatadan kaynaklanan kötülüğün kuşku uyandırdığı azdır.
MARCUSE, Herbert:
Önemli olan ekonomik bağımsızlık değil, ekonomiden bağımsızlıktır.
MARDEN, Orison Swett:
İnsanoğlunun içinde uyuyan güçler vardır. Kendisi bile şaşırır. Çünkü bu güçlere sahip olduğu aklından bile geçmez. Bu güçleri uyandırıp eyleme geçebilseydi, o kişinin hayatında büyük bir devrim olurdu.
MAREE, Marcy de:
Büyükanne sanki bütün gün torununu beklemiş gibi hissettirir ve O geldiğinde gün tamamlanmış olur.
MARESCEAU, Marc:
Atatürk olmasaydı Türkiye yok olur giderdi.
MARLEY, Bob:
Belki de hepimiz hiç düşünmeden kalbimizin en iyi kısmını vermişizdir hem de karşılığında bizi düşünmesi bile zor olanlara...
Bu hayat bana; insanların gülemediği için ağladığını, susamadığı için konuştuğunu, ölemediği için yaşadığını öğretti.
Dünyanın en güzel ritmi, O'nun senin için çarpan kalbidir.
Düşmanından çok dostundan sakın! Çünkü dostluk biterse sana nasıl zarar verebileceğini en iyi dostun bilir.
Gerçek şu ki herkes seni incitecek; yapman gereken tek şey, acı çekmeye değecek birini bulmak...
Güneş parlıyor, hava güzel, ayakların dans etmek istiyor, ama yine de aklının bir kenarında dursun: Birileri şu an acı çekiyor.
Mutlu mu olmak istiyorsun? Kimseden bir şey bekleme...
Müzik hakkındaki olumlu noktalardan birisi de, o size çarpıcı geldiği takdirde hiçbir acı hissetmemenizdir.
Sadece çocukken güler insan, diğerleri palavra... Çünkü insan büyüdükçe komikliklere değil, acılara gülmeyi öğrenir aslında...
Sen kim oluyorsun da benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun? Ben mükemmel değilim ve olmak zorunda da değilim! Parmağın ile beni işaret etmeden önce ellerinin temiz olduğundan emin ol...
Senin için mücadele etmeyen insan sadece gitmeni bekliyordur.
MARLOWE, Christopher:
Beni az, ama uzun sev!
MARMARA, Nilgün:
Maskelerinizi kuşanıp, yalanlarınızı çoğaltın; hepiniz mezarısınız kendinizin...
MARQUEZ, Gabriel Garcia:
Akıttığın göz yaşlarını silmek yerine, akmasına neden olanları sil hayatından...
Bir adam yaşlandığını babasına benzemeye başladığı zaman anlar.
Bir kadın, sevdiği adamın başka bir kadın tarafından mutlu edildiğini görmektense, O'nu can çekişirken görmeyi tercih eder.
Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur.
Eğer O'na bir şans daha veriyorsan, kendini bir daha kandırmayı göze alıyorsun demektir.
Fakirlik, elini cebine attığında boş olması değil; elini çıkardığında tutacak birinin olmamasıdır.
Gazeteci yaşadığı çağın tanığıdır.
MARRIOT, John Willard:
İyi ağaç kolay yetişmez; rüzgar ne denli güçlü eserse, ağaç da o denli sağlam olur.
MARSIGLI, Comte de:
Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son derece konukseverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde oturanlardan hali vakti yerinde olanlar öğleden evvel ve akşamüstü gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar.
Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında, sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür.
Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.
MARTI, Jose:
Bir şeyi söylemenin en etkili yolu o işi yapmaktır.
MARTIAL, Marcus Valerius:
Büyük armağan veren, büyük armağan umar.
MARTIĞ, Selma:
Çocukla çiçek yetiştirmek birbirine benzer. Çiçeği yetiştirmek için bir bilene danışarak uygun toprağı seçeriz, zamanında sularız ve zararlılardan koruruz. Çiçeğin ne kadar büyüyebileceği ve renklerinin ne kadar canlı olacağı sağladığımız ortamda, kendi gelişim çizgisine bağlıdır. Anne ve baba olarak da çocuğumuza özgün yetiştirme koşullarını sağlamalıyız. Çiçeğimizin ve çocuğumuzun, kendimize uygun biçim verilebilir oyun hamuru olmadığını bilmelisiniz.
MARTIN, George Raymond Richard:
Gerçek hayatta, iyiler ve kötüler arasındaki mücadelenin zor yanı, hangisinin hangisi olduğuna karar vermektir.
MARX, Karl:
Benim harcım değil
Barışık yaşamak dünyayla
O bitmeyen kavgada olmalıyım
Kaygısızlık değil benim harcım.
Celladını kurtarıcısı olarak gören bir toplum, kasabın bıçağını yalayan aptal danaya benzer.
Din, "acı çeken insanın tesellisi, taş yürekli dünyanın vicdanı, ruhsuz maddi koşulların ruhu"dur. Bu teselliyi yok etmeye çalışmak faydasızdır, önemli olan teselli gereksinmesine yol açan maddi koşulların ortadan kaldırılmasıdır.
Dinsel acı, bir anlamda ekonomik ve sosyal koşulların yansıması olarak günlük hayattaki gerçek ezilme ve acı çekmenin yansıtılması, aynı zamanda da bu gerçek acıya karşı bir protestodur. Din; ezilenlerin iç çekişi, kalpsiz dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Din, ezilen ve acı çeken halkın afyonudur, onu sağaltan ve iyi hissettiren, dayanabilir kılan bir ilaç olarak...
Dünyanın en yetenekli ve en faziletli köylüsü Türk köylüsüdür.
Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek de gerekir.
Düşünürler dünyayı yorumlarlar, ancak aslolan onu değiştirmektir!
Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz.
Eğer öz ile görünüm arasında bir fark olmasaydı, bilime gerek kalmazdı.
Fatih ülkeler, fethettikleri ülkelerin kültürlerinin etkisi altına girerler.
Filozoflar bugüne dek dünyayı yorumlamakla yetindiler, mesele onu değiştirmektir.
Gereksinmelerin pençesinde kıvranan insanlar özgür değillerdir.
Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.
Kültür, doğanın yarattıklarına karşılık insanoğlunun yarattığı hemen herşeydir.
Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülür.
Ölesiye çalışarak kazanma hırsı, başarı güdüsü ve sahip olma tutkusu, ekonomik etkinlikleri insan yaşamının ana hedefi ve amacı haline getirerek, insanın doğal yaşamdan ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasına neden olur.
Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!
Sanat öldü, yaşasın sanat!
Sosyal ilişkiler iktisadi ilişkileri belirler.
Tarih tek başına bir iş yapmaz, büyük gücü ve zenginliği yoktur. Kendi başından geçmiş tek bir savaşı bile olmamıştır. Tarih aslında insan demektir; gerçek, yaşayan, her şeyleri yapan, savaşları ve mücadeleleri olan insan demektir. Kendi amaçları uğruna insanları bir araç gibi kullanan 'tarih' diye bir şey yoktur. Tarihin kendisi, amaçları uğruna yaşayan insanların yaptıklarından ibarettir.
Tarih tekerrür eder. Ancak birincisi trajedi, ikincisi komedidir.
Tarihte her ne olmuşsa, başka türlü olamadığından öyle olmuştur.
Tüm toplumsal yaşam, özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe saptıran bütün gizemler, ussal çözümlerini insan pratiğinde ve bu pratiğin anlaşılmasında bulurlar.
MASLOW, Abraham:
İnsanın kendini tamamlaması, potansiyel olarak sahip olduğu yetenekleri ortaya koyarak kendini ve bu isteğini gerçekleştirmesi sürecidir.
MASON, George:
Basın hürriyeti, öteki hürriyetlerin emniyet sübabıdır; diktatör hükümetlerden başka hiçbir kuvvet onu kısamaz.
MATTA:
Gökteki kuşlara dikkatle bakın. Onlar ne ekip biçerler ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Yine de Gökteki Babanız onları besler. Siz onlardan daha değerli değil misiniz? (Matta 26)
"Ne yiyip ne içeceksiniz?" diye canınız için, ya da "Ne giyeceksiniz?" diye bedeniniz için kaygı çekmeyi bırakın. Can yiyecekten, beden giyecekten daha önemli değil mi? (Matta 25)
MAUGHAM, William Somerset:
Bir parça ekonomik refah için onurunu feda eden ülkelerin, bir süre sonra onurları kalmadığı gibi ekonomileri de tamamen çöker.
Düşünce yeteneğini öldüren en büyük düşman alışkanlıklardır.
En sürekli aşk, karşılığı olmayan aşktır.
MAUROIS, Andre:
Güzellikleri görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.
İçinde hal ve hareket inceliği bulunmayan bir kültür hiçtir.
Mutlu olduğunuz zaman size bu mutluluğu veren faziletleri sonradan kaybetmeyiniz.
MAXWELL, Jordan:
Çocuklarınızın eğitilmesini istemiyorlar. Çok fazla düşünmenizi istemiyorlar. Bu yüzden ülkemiz ve tüm dünya gün geçtikçe eğlenceyle, medyayla, televizyon programlarıyla, lunaparklarla, uyuşturucuyla, alkolle ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi, insanların beyinlerini meşgul tutmak için... Yani fazlaca düşünmeniz, yönetenlerin işine gelmiyor. Uyanmanız ve anlamanız gerek ki, hayatınızı yönlendiren insanlar var ve siz bunun farkında bile değilsiniz. Perdenin arkasındaki adamların istediği en son şey, bilinçlenmiş ve düşünme yeteneğine sahip bir toplum. Bu yüzden sürekli olarak düzmece bir yaşam, din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor. İlginizi dağıtmak ve sizi her şeyden habersiz bırakmak istiyorlar ve gerçekten de bu işi iyi yapıyorlar.
MAY, Rollo:
Bellek yalnız geçen zamanın üzerimizde bıraktığı iz değildir, aynı zamanda derin umut ve korkularımız için önem taşıyan şeylerin bekçisidir.
McCARTHY, Justin:
Atatürk olmasaydı Türk belki Özbekistan'da olurdu; ama Trakya ve Anadolu'da kalmazdı. Yüz yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılmaları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!
Siz Türkler kibar ve nazik insanlarsınız. Haklı olduğunuzu bile bile sessiz kalıyorsunuz.
McCARTNEY, Linda:
Mezbahaların duvarları camdan olsa kimse et yemezdi.
McFEE, William:
Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.
McGregor, Ewan:
Nehirdeki en büyük balık yakalanamadığı için büyüktür.
McQUEEN, Butterfly:
Atalarımın kölelikten kurtuldukları gibi ben de dinin köleliğinden kurtuldum. Mitoloji ve İsa için harcadığımız enerjiyi dünya ve insanlık için harcasaydık açlık ya da evsizlik diye bir şey kalmazdı.
MEHMED Said Paşa:
Rus ordularını durdurmak için Büyükçekmece ile Terkos gölleri arasında bir savunma hattı kurulmasını önerdim. Padişah, "Rusları kızdırırız!" diyerek bu önerime karşı çıktı. Hatta donanmayı da bu yüzden çıkarttırmadı.
MEKTUPÇU, Agah:
Hiddet, cinnetin küçük kardeşidir.
MELENCHON, Jean Luc:
Savaş, ilk önce gerçeği öldürür.
MELTZER, Bernard:
Zenginliğinizin gerçek ölçütü, tüm paranızı kaybetmeniz durumunda ne kadar değer edeceğinizdir.
MENCKEN, Henry Louis:
İman dolu bir insan, basitçe net ve gerçekçi düşünme yeteneğini kaybetmiş veya hiç sahip olmamış kişidir. Sadece aptal değildir, aslında hastadır. Daha da kötüsü tedavi edilemez.
İnsanlığa hükmetme arzusu, hemen her zaman "insanlığı kurtarma arzusu" kılığına bürünür.
MENDERES, Adnan:
Büyük polis kuvveti ve terör rejimi ile 25 seneden beri iktidarı elinde tutan Stalin'den başka misal olarak "CHP"yi gösterebiliriz. (16 Temmuz 1949)
Irkçılığı, solculuk gibi mutlaka mücadele edilip sökülüp atılması lazım gelen bir mesele, bir cereyan olarak kabul ediyor değiliz. Nihayet ırkçılık bir fikrin delaleti olabilir. Fakat solculuk böyle değildir. Bu memleketin aleyhine ve zararına çalışan kuvvetlerin ajanı olmak manasına alıyoruz. (28 Mayıs 1950)
MENGİ, Güngör:
Atatürk, yerel bir başarı hikayesi değildir. O, evrensel ölçülere bile sığmayan bir kahramandır.
Merhamet, insana has bir duygudur. Körelirse geriye işkence ve hakaret kalır.
MENGÜ, Şahin:
Savaşlara karar verenlerin çocukları daima cephenin uzağındadır.
MENGÜÇ, Hakan:
Para insanları değiştirmez, sadece gerçek kişiliklerini ortaya çıkartır.
MENTEŞE, Halil:
"Bulgaristan Kırcalı'nın bir köyünde 1874'te fakir bir köy çocuğu olarak dünyaya gelen Talat (Paşa), rüştiye tahsilini Edirne'de yapmış, Selanik'te hukuk mektebine devam etmişti. 18 yaşında 'Edirne Telgrahanesi'ne kayıt memuru olarak girmişti. Avrupa'dan gönderilen gazetelerle mecmuaları dağıtırken yakalanmış, arkadaşı Faik Bey ve Hoca İbrahim Efendilerle üç sene kalebentlik cezasına mahkum olmuştu. İkibuçuk sene sonra tahliye edilmişti. Talat Bey, Selanik'te ikamete memur edilmiş, tekrar posta memurluğuna başlamıştı. 1903'te de postahane başkatipliğine terfian tayin edilmiş, orada da Avrupa'dan gelen gazete ve mecmuaları kendi eliyle dağıtmaya koyulmuştu." (Halil Menteşe'nin Anılarından... - Hayat Mecmuası, 1967)
Meşrutiyetin ilanından ikibuçuk sene evvel bir yaz günüydü. Millet bahçesinde arkadaşları ile otururken Talat (Paşa): "Arkadaşlar! Gazete ve mecmua dağıtmakla bu iş bitmez. Bir cemiyet kuralım, efradımız çoğalınca İstanbul'a gidip Sultan Hamid'i öldürelim. Meşrutiyeti elde edelim" dedi. "Osmanlı Hürriyet Cemiyeti" böyle kuruldu.
MEREDITH, George:
Ölümsüz olarak bildiğim tek şey, düşüncedir.
MERİÇ, Cemil:
Acılar hatıralaşınca güzelleşir.
Aydınların aydınlatamadığı halkı, soytarılar aldatır.
En korkunç sağır duymak istemeyendir.
Her yüzyılda birkaç kişi düşünür, diğerleri ise onların düşündüğünü düşünür.
Kitap, zekayı kibarlaştırır!
Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam. Nereden gelirler bilinmez. Kah çığlık çığlığadırlar, kah sesleri işitilmez.
Yalnızlıktan nasıl şikayet edersin? Benim olmadığım yerde yalnızlık en güzeli değil mi?
MERKEL, Angela:
Irkçılık bir zehirdir, nefret bir zehirdir. Ve bu zehir toplumumuzda vardır.
METAKSAS, Ioannis:
Yok olduğunu zannettiğiniz ordularını Türkler yine toparlar ve bir sabah aniden karşınıza çıkarlar.
Yunanistan toprakları şerefle ve müreffeh yaşamak için yeterlidir. "Küçük Asya Seferi" ise tam bir macera olmuştur.
MEVLANA Celaleddin-i Rumi:
Aklım kalbime "İman nedir?" diye sordu, kalbim aklımın kulağına eğilerek "İman edeptir" dedi.
Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma.
Bırakacağın eli hiç tutma, tutacağın eli ise hiç bırakma...
Bildiklerini anlat, ama akıl vermeye kalkma.
Bin bahar görse de taş yeşermez!
Bir delil ile kırk alimi yendim, kırk delil ile bir cahili yenemedim!
Bir insan ancak, değerini bilenlerin yanında kıymetlidir.
Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden ise zekasını ve seviyesini anlarsınız.
Bitiremeyeceğin savaşı başlatma, gönlünü tekrardan kazanamayacağın kalbi kırma! Unutma; dal kırıldığı yerden, insan kırıldığı kalpten kopar.
Bu dünyada neyi çok istersen, o senin imtihanındır.
Cahil kimsenin yanında, kitap gibi sessiz ol.
Cahille girme tartışmaya; ya sinirini zıplatır tavana ya da yazık olur adabına!
Cahille oturup bal yiyeceğine alimle oturup kuru ekmek ye...
Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirse cehalettir.
Çalınan her kapı hemen açılsaydı ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.
Dayan be gönlüm! Biçare değilsin, Yaradan sana yar...
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait;
Bugün yeni şeyler söylemek lazım.
Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder.
Eğer sizi üzen kişilere hala selam verebiliyorsanız, bu vicdanınızın sadakasıdır.
Farzet ki yazdıklarımı anlayabildin... Ya anlayamadıkların? Ya yazıp da sildiklerim? Ya yazamadıklarım?
Gerek yok her sözü laf ile beyana, bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana...
Gönül almayı bilmeyene yürek emanet edilmez.
Göz yaşının bile görevi vardır, ardından gelecek gülümseme için temizlik yapar!
Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürümelisin!
Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek te korkaklıktır.
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bugün hayat veren su, yarın sizi boğabilir.
Işık görünmeden renk göünmez.
İki gecem var ikisi de uykusuz; ya sensizim uyuyamam ya da sen varsın uyku haram...
İslamı yobazlardan koruyun, aksi takdirde dünyayı İslam'dan koruyun.
İyi ağaçtan talihli dal çıkar.
İyi bir evlilik iki şeye bağlıdır; birincisi doğru insanı bulmaya, ikincisi doğru insan olmaya...
Kalbi kirli olanın dili hep kötü söyler!
Kalbinizle yaptığınız herşey size geri dönecektir.
Kalp sırrına erenler neler yapar, bilir misin? Kızmazlar, küsmezler, kırmazlar, kırılmazlar. Her şeyde bir güzellik bulurlar. Hiçbir şeyi insanoğlundan bilmezler. Ve susarlar, susarak konuşurlar.
Kazandıkça bölüşemiyorsan "elini" sorgula, konuştukça kırıcı oluyorsan "dilini" sorgula, yürüdükçe menzilden çıkıyorsan "yolunu" sorgula, ömür geçtikçe yerinde sayıyorsan "gününü" sorgula, sevildikçe vefasızlaşıyorsan "gönlünü" sorgula, hangi halde olursan ol "sonunu" sorgula!
Kuyunun içindeki kurbağalar sanırlar ki gökyüzü kuyu ağzı kadar...
Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için çareler arayın!
Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sananlarla dolu!
Mum olmak kolay değildir, ışık saçmak için önce yanmak gerekir.
Öfke rüzgar gibidir; bir süre sonra diner, ama bir çok dal kırılmıştır bile...
Sahte sevgilere gül olmaktansa, gerçek sevgilere diken ol...
Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük... Bir başka bahar için sadece yaprak döktük!
Sen ruhuma cemre diye damlamadıktan sonra ben bu bedende neyleyim. Aşk da sen, hasret te sen, ben de sen...
Seni iki şey anlatır: Hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır ve her şeyin varken sergilediğin tavır...
Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez, çok konuşmak ta çok şey bildiğini göstermez.
Sevdiklerinize gül verin, gül yoksa gülüverin!
Sus gönlüm, bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus. Her susuşun bir cevap olsun, her susuşun sabrın olsun.
Taş yeşermez geçmiş olsa da nevbahar,
Toprak ol da bak nasıl güller açar.
Taş gibi idin, çok gönül kırdın, yeter,
Toprak ol, üstünde hoş güller biter.
Tüm iyi şeyler sabırdan sonra gelir.
Yukarıdan ambara istediğin kadar çuval boşalt, eğer fareler ambarı alttan delmişlerse işin bitiktir.
Yüzde israr etme, "Doksan da olur".
İnsan dediğinde, "Noksan da olur"...
Sakın büyüklenme, "Elde neler var".
Bir ben varım deme, "Yoksan da olur".
Hatasız dost arayan, "Dosttan da olur".
MIANDJI, Anooshirvan:
Beyin bir donanımdır, herkeste var; akıl bir yazılımdır, herkeste yok!
MIFFLIN, Houghton:
İşyerlerinde verimlilik düştü, okullarda eğitim kalitesi kalmadı diye feryat ediyoruz; ama bunda atılan her olumlu adımda küçük bir pasta dilimi de olsa ödül vermemizin etkili olduğunu görmüyoruz, çıkmaz bir sokaktayız.
MILAN, Cesar:
Bugüne kadar yardımcı olamadığım bir köpekle karşılaşmadım, ama değişmek istemeyen çok insanla tanıştım.
MILL, John Stuart:
Bir ulusun değeri, o ulusu meydana getiren bireylerin değeriyle ölçülür.
İnsanın lanetlenmiş olması ve neredeyse yaşadığı tüm trajediler, inanılmaz şeylere inanabilme konusunda sahip olduğu muazzam kapasiteden kaynaklanır.
Muhafazakarların tamamının aptal olduğunu söylemek elbette doğru değildir, ancak aptalların tamamının muhafazakar olduğunu söylemek yanlış olmaz!
MILLER, Arthur:
Sanırım dünyadaki her şiddet dolu anlaşmazlık papazlar, hahamlar ve imamlar tarafından yönlendiriliyor.
MILLER, Henry:
Kadınlar ile ilgili yapılabilecek üç şey vardır. O'nu sevebilir, O'nun için acı çekebilir ya da O'nu edebiyat malzemesi olarak kullanabilirsin.
MILLS, Henry:
İyiler hep kaybeder, çünkü iyiler adil dövüşür.
MINGUS, Charles:
Herhangi biri basit olan bir şeyi çok karışık bir hale sokabilir, yaratıcılık karmaşık olanı sade bir hale dönüştürmektir.
MINH, Ho Chi:
Türk halkı hayranlık verici bir cesaret ve fedakarlık ruhuyla uğursuz "Sevr Anlaşması"nı yırttı ve bağımsızlığını kazandı. Emperyalizmin düzenlerini yendi ve sultanın tahtını devirdi. Bitkin, parçalanmış ve çiğnenmiş bir ulusu, birleşmiş ve güçlü bir cumhuriyet haline getirdi, devrimini yaptı.
MISIROĞLU, Kadir:
10 Kasım'da saat 9'u 5 geçe kenefe gidin!
O şahsın (Atatürkümüzün) heykellerinin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz!
İstiklal Harbi'nde keşke Yunan galip gelseydi. Ne şeriat yıkılırdı ne medreseler lağvedilirdi ne de hocalar asılırdı. Hiçbiri olmazdı.
Mehmet Akif Ersoy (ulusal şairimiz), serserinin tekidir.
Mustafa Kemal'in verdiği zararı Yunan yapmazdı.
"One minute" sözü, "İstiklal Harbi"nden daha önemlidir.
Şeriat gelsin de isterse Türkiye batsın, ben razıyım. Kafir olarak ölmek başka, zulüm altında mümin olarak ölmek başka şeydir!
Vasiyetimdir, Mustafa Kemal'e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin!
MİDHAT, Ahmed Şefik (Mithat Paşa):
Devlet, halka hizmet için vardır.
Yürütme ve yasama yetkileriyle donatılmış ve yabancılardan oluşacak bir uluslararası kontrol komisyonunu hiçbir Türk nazır kabul edemez. Evet, savaş imparatorluğu yıkar. Ama şerefsizce boyun eğmek de sonuçta öldürücü olur. Şerefsizce ölmektense şerefle savaşıp ölmek evladır.
MOBY (Richard Melville Hall):
Bir hayvanın gözlerinin içine bakıp "Benim iştahım senin ızdırap çekmenden daha önemli" diyebilir misiniz?
MOLIERAC, J.:
Avukatlar olarak görevimizi yaparken hiç kimseye; ne yargıca, ne müvekkile ne de iktidara bağımlıyız. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Hiyerarşik hiç bir üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden ya da ün yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar hiç bir zaman köle kullanmadılar, ama efendileri de olmadı. (J. Molierac ile Jean-Baptiste Poquelin de Moliere'in aynı kişi mi ya da farklı kişiler mi olduklarını net olarak saptayamadığımı burada belirtmek gereksinimini duyuyorum.)
MOLIERE, Jean-Baptiste Poquelin de:
Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha aptaldır.
Geç yetişen ağaçlar en iyi yemiş verenlerdir.
İnsan, gülebildiği kadar insandır.
MOLLER, Claus:
"Değişim ne zaman gerekli?" sorusuna verilecek en iyi yanıt "gerekli hale gelmeden"dir.
MONTAGU, Francis Ashley:
Bilim adamlarının kesinliği yok, ama delilleri var; yaradılışçıların delilleri yok, ama kesinliği var.
MONTAIGNE, Michel de:
Alçakgönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler, yüksek düşüncelerdir.
Bilgeliğin en açık görüntüsü, sürekli bir sevinçtir.
Bir adamın değeri yüreğindedir, gerçek orada yatar.
Düşüncelerini kafa tutarak, buyruklar vererek ortaya koyanlar, akıldan yana güçsüz olduklarını her zaman belli ederler.
Eğer kalp temiz değilse, içine döktüğünüz her şey ekşir.
Eğer ülkeme yararlı olacak, ama diğer ülkeleri mahvedecek bir şey biliyorsam yöneticilerime önermem; çünkü ben önce bir insanım, sonra bir Fransız'ım; zorunlu olarak insan doğdum ve tesadüfen Fransız oldum.
En büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.
Erdemin onuru yenmekte değil, dövüşmektedir.
Felsefeyi tehlikeli görüyorlar, o yüzden anlaşılmaz hale getiriyorlar.
Huzur ve rahatın ışığı dışarıdan görünmelidir.
İnsan, gururu yüzünden de alçak gönüllü olabilir.
İnsanlar başaklara benzerler; içleri boşken başları havadadır, içleri doldukça eğilirler.
Kitap, yolculuktan başka bir şey olmayan yaşamda en iyi silahtır.
Ölüm korkusuyla özgüvenini hiç yitirmeyen, ruhunu teslim ederken yılmadan ve horlayan gözlerle düşmana bakan yenilebilir; ama O'nu yenen düşmanı değil, talihidir.
Yiğit, düşünce cesaretini yitirmeyendir.
Yiğitlik kolların bacakların değil, cesaretin ve ruhun sağlamlığındadır.
Zavallı insan; az mı derdin var ki kendine yeni dertler uyduruyorsun? Az mı kötü haldesin ki bir de kendi kendini kötülemeye özeniyorsun? Ne diye yeni çirkinlikler yaratmaya çalışıyorsun? İçinde ve dışında zaten o kadar çok çirkinlik var ki! O kadar rahat mısın ki rahatının yarısı sana batıyor? Doğanın seni zorladığı bütün yararlı işleri gördün bitirdin, işsiz güçsüz kaldın da mı başka işler çıkarıyorsun kendine?
MONTESQUİEU, Charles-Louis de Secondat:
Cumhuriyetler zenginlikten, diktatörler de yoksulluk yüzünden yıkılırlar.
Dünyada başarı kazanabilmek için aptal görünmeli, akıllı olunmalıdır.
Her biri ayrı ayrı birer ahlaksız olan insanlar toplu olarak bir araya geldikleri zaman namuslu kişiler olurlar.
İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur.
İnsanlar başaklara benzerler; içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.
İstibdat korkuya, meşrutiyet şerefe, cumhuriyet de fazilete dayanır.
Susmak, söylenen birçok sözden daha fazlasını ifade eder.
MOOREHEAD, Alan McCrae:
25 Nisan sabahı Anzakların tam Conkbayırı'nı işgal edecekleri sırada Mustafa Kemal ortaya çıktı. Eğer Boğaz'a hakim tepeler ele geçirilebilseydi o takdirde Türk savunmasının ta kalbine çok ciddi, hatta hayati bir darbe indirilmiş olurdu. O gün Mustafa Kemal, içinde taşan bir sergerdelikle, hatta zaman zaman bir çılgınlıkla savaşmıştı. Devamlı olarak ön saflarda çarpışmaktaydı.
MOORER, Thomas Hinman:
Hiçbir Amerikan Başkanı, İsrail'e karşı duramaz.
İsrail'in politikalarını -yardımcı olmak maksadıyla bile- eleştiren birisi derhal antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) ile suçlanır ve kafasına Hellfire füzesi yiyebilir.
MORAL, Şükran:
Bedenimizin bu yüzyıldaki karşılığı ticari bir AVM'ye, metaya dönüşmesidir.
Kapitalizm, bütün vücudumuzun üzerinde gelişmiş, bedenlerimiz hakkında artık başkaları karar veriyor.
MORDILLO, Guillermo:
Bütün düşüncelerim karikatürlerime yansımıştır. Benim sanatım uluslararası bir sanat. İnsanların anlayabildiği üç dilden ikincisi. Birincisi müzik, ikincisi karikatür, üçüncüsü de spor. İlk dört karikatürüm dışında, yazılı karikatür çizmedim. İnsanların hepsinin dilini bilmeye imkan yok, ben onların diliyle konuşuyorum.
MORE, Thomas:
Bütün zenginliğin bir avuç açgözlü insanın elinde bulunduğu ve çoğunluğun sefalet içinde yaşadığı bir toplumda kimse mutlu olamaz.
İnsanlar hayvan kesmemelidirler; çünkü bireyler hayvan öldüre öldüre, insan huyunun en tatlı yönü olan acıma duygusunu yavaş yavaş körleştirip yok ederler.
MORGAN, Marlo:
Kan ve kemik tüm insanlarda bulunur; farklı olan yürek ve niyettir.
MORIN, Edgar:
Gerçek medeniyetler ancak kozmopolit toplumlarda mümkündür.
MORIYA, Hiroshi
Doğu'da gürültü yapıp Batı'dan saldırın!
Durum aleyhte göründüğünde ve yenilgi ihtimali arttığında en iyisi kaçmaktır. Bugünkü geri çekiliş yarınki zaferi getirebilir.
Düşman askeri açıdan güçlü olduğunda ona doğrudan saldırmak bilgece olmaz. Zaferi garantilemek için düşman askerlerini birbirine düşürecek bir strateji kullanmak gerekir.
Düşmanı yenmek için saldırıyı güçlendirmeniz zaruri değildir. Savunmanızı güçlendirir ve düşmanın yorgunluğundan yararlanırsanız dezavantajınızı avantaja çevirirsiniz!
Düşmanlarınızla yüzleşirken onları bölmek gibisi yoktur!
Eğer bir ordunun gücünün kaynağını ve liderini anlıyorsan onu yenebilirsin. Bu tür rakip; topraklarına gelen ejderha gibidir, onu nasıl istersen öyle yenebilirsin.
Elde edilecek bir kazanç varsa tereddüt etmemelisiniz!
İnsanları hazırlıksız yakalayan zekice stratejilerin gizli olmaları gerekmez. Onlar açıkta da saklanabilirler. Gizli stratejiler genellikle şüpheci insanların dikkatli bakışlarının görebileceği yerlerde saklanır.
Kılıcı, gülümsemenin arkasına sakla!
Ne kadar küçük olursa olsun eğer bir fırsat görürseniz gecikmeden değerlendirmelisiniz.
Savunma yönteminizin gizli olduğunu düşündüğünüzde, düşmanınızı izleme güdünüz zayıflar. Size tanıdık gelene bakmaya alışırsanız, şüphelenmeniz gereken zamanlarda şüphelenmeyi başaramazsınız!
Uyumsuzluk başlayıp kaos ortaya çıktığında, uzaktaki gölgelerde bekle. Şiddet ve bencil hareketler düşmanı içten yok eder.
Ülkeniz diğer ülkelerden daha üstün bir güce sahip olduğunda dahi, zaferin sadece sizden yana olduğuna emin olmamalısınız. Bir anlık ihmal kaçınılmaz bir yenilgi doğurabilir. Barış zamanında bile sabırla stratejilerinizi düşünmeli ve kesin zaferi hedeflemelisiniz!
Zeki görünüp dikkatsiz davranmaktansa, bilerek aptal görünmek ve hareketten uzak durmak yeğdir. Saldırı planları yapsan da bunları dışarıya belli etme!
MORLEY, Christopher:
Güzel konuşmak için bir tek yol vardır, dinlemeyi öğrenmek...
MORPINAR, Yaşar:
Baba-kız arasında kurulan ilşkinin niteliği o kızın hayatı boyunca kuracağı ilişkilerin niteliğini belirler.
Babasız olmak zordur. Babası varken babasız olmak daha da zordur.
Eğer bir kız çocuğunuz varsa bilin ki hayattaki en önemli figür babasıdır.
Kız çocuklarınızı kırılmaktan, kandırılmaktan, cehaletten koruyun ki kendilerini korumayı öğrensinler.
Kızlarınıza güç verin ki gücü dışarıda bir yerde, başka birinde aramasınlar.
Kızlarınıza güvenin. Kızlarınızın eğitimi için varınızı yoğunuzu ortaya dökün!
MORRISON, Toni:
Umutsuzluğa düşmeye zaman yok, kendine acımaya yer yok, sessizliğe gerek yok, korkuya yer yok!
MOSS, Jennifer:
Mutlulukla ilgili yanlış kanılardan biri; onun neşeli, keyifli ve daima hoşnut, yüzde hep bir gülümseme hali olarak değerlendirilmesidir. Ama öyle değil... Mutlu olmak ve zengin bir hayat sürmek, iyiyle kötüyü birlikte kabul etmek ve kötüyü nasıl yeni bir çerçeveye oturtacağınızı öğrenmekle ilgilidir.
MOUSA, Hamid Majid:
Din adına ortaçağ düzenini ve o düzene ait ilkel uygulamaları geri getirmeye çalışan kuvvetler, suçsuz insanları öldürmekte, halkların değerlerini parçalamaya ve kültürel mirası tasfiye etmeye çabalamaktadırlar.
MUALLİM, Velid:
Bir insanda olması gereken ilk ve en önemli haslet vatan ve insan sevgisidir. Çünkü vatan namustur ve namusunu kaybedersen insan olmaktan çıkarsın. Vatanın varsa bir kez ölürsün, vatanın yoksa zaten ölüsün demektir.
MUHİTTİN Paşa:
İnebolu'nun vatansever halkının şimdiye kadar askerlere, dolayısıyla millete yaptıkları hizmet ve yardımları takdire şayandır. Yollamalar başladıktan bu yana her gün arkası kesilmeyen taşımalarda, malzemenin teslim ve yollanmasında parasız ve bir mükafat beklemeden çalıştıklarını gördüm. (Kastamonu Havalisi Komutanı Muhittin Paşa'nın "Genelkurmay Başkanlığı"na verdiği bir rapordan)
MUHTAR, Ömer:
Ben celladımdan uzun yaşayacağım!
MUHTAR, Reha:
Başarılı olmak önemlidir. Ancak başarıdan daha önemli olan onurlu ve dik durarak başarılı olmaktır.
Dostlar, "yarın endişesi" duymadığınız insanlardır.
MUIR, John:
Geri kalan tüm yaratılanların haklarını görmekte nasıl körüz! (1867)
MUJICA, José:
Asıl özgürlük, yaşamak için kazandığın zamandır.
Bana fakir denmesi yanlış, ben tutumlu bir insanım. Asıl fakirler yaşamdan sürekli talepleri olan ve elde ettikleriyle yetinmeyen insanlardır.
Ben elimde hafif bir bavulla dolaşıyorum. Bu bana istediğim yaşamı sürdürmek için yeterli zamanı veriyor. Asıl özgürlük, yaşamak için kazandığın zamandır.
Düşündüğün gibi yaşamalısın, aksi takdirde yaşadığın gibi düşünmeye başlarsın!
MUMCU, Uğur:
Anneler ve babalar çocuklarını sokak ortalarında eşkıya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler! Bir gün bunların hesabı sorulacaktır. Devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün...
Araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın; her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır!
Ben Atatürkçüyüm... Ben cumhuriyetçiyim... Ben laikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucusuyum... Ben terörün karşısındayım... Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.
Ben sosyalist eğilimliyim; işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim. (1984)
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi!.. Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi!..
Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçuna katılmış olurlar. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerine getirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki "cesur bir kez, korkak bin kez" ölür. Önemli olan, insanın böyle bir toplumda "mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır.
Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak, birer gizli faşistiz demektir!
Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar otuz sene sonra general olacaklar ve Cumhuriyet'e karşı ayaklanacaklar...
Dinin sahtesi, siyasete karışmış olandır.
Emeği ile yaşayanların devlet yönetiminde söz sahibi olacakları bir düzeni savunuyorum. "Kurtuluş Savaşı"mızın anti-emperyalist bilincinden kaynaklanan "Kemalist Devrimi" ve emekçi halkımızın nasırlı elleriyle kuracağı bağımsız "Türk Sosyalizmi"ni savunuyorum, var mı bir diyeceğiniz? (16 Mart 1980)
Gerçek vicdan özgürlüğü ve demokrasi, ancak laik toplumlarda yaşanır. Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. Ya da Türkiye'de olduğu gibi, Arap sermayesi tarafından Türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi, mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür. Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için...
Geriye doğru Türk tarihine bakarak düşünüyorum; 1908'lerde yaşasaydım ve kolağası olsaydım, "Hareket Ordusu"na katılırdım. 1919'larda yaşasaydım Mustafa Kemal'in yanında "Kuvvayı Milliyeci" olarak yer alırdım. Ve tarihe böyle sıcak duygularla bakarsak, İttihatçılar bugün yaşasalardı bizlerle beraber olurlardı. "Kuvvayı Milliyeci"ler yaşasalardı yine bizlerle beraber olurlardı diyorum. Böyle düşünüyorum. Yani İttihatçı bugün yaşasaydı çağdaş, bağımsız, demokratik, sosyalist olurdu. "Kuvvayı Milliyeci" yaşasaydı çağdaş, bağımsız, demokratik, sosyalist olurdu. Ben tarihsel kökene böyle bakıyorum, yoksa "Kuvvayı Milliyeciler" geldiği zaman elbette boyunlarında fişekler, başlarında kalpaklarla gelmeyecekler; çağdaş düşüncelerle gelecekler, İttihatçılar da "Bab-ı Ali" baskınıyla gelmeyecekler. Neyle gelecekler? Bağımsız, çağdaş, demokratik toplum özlemleriyle gelecekler...
Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar; güç merkezi değiştikçe dönerler, fırıldak olurlar.
İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar.
Kürdü Türke, Türkü Kürde, Ermeniyi Türke, Türkü Ermeniye, Aleviyi Sünniye, Sünniyi Aleviye düşman eden emperyalizmin Ortadoğu'daki çıkarlarıdır. Dün öyleydi bugün de öyle...
Milliyetçilik, "vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak" edebiyatı mıdır yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak, yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, "vatan, millet, bayrak" edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?
Mustafa Kemal'i savunmak her devrimcinin namus borcudur. Mustafa Kemal'i küçümseyen, hor gören devrimcilerle bizim bir işimiz olamaz.
Okumayan, yazmayan, düşünmeyen toplumlar içten içe çürürler.
Ölenlerde ırk, din ayrımı yapılmaz. Ölen insandır! Bu masum insanlar Yahudi de olur, Arap da, Hristiyan da...
Şimdi, önemli olan ayrılıkların mı benzerliklerin mi çok olduğu... Elbette Kemalizm ile sosyalizm aynı şeyler değil. Fakat aynı denizlere akan nehirler gibidir Kemalizm ve sosyalizm! Bizim anladığımız bağımsız sosyalizm. Niçin? Elbette Kemalizmi kendi koşulları içinde değerlendiriyoruz. "Kurtuluş Savaşı" işçi sınıfı öncülüğünde yapılmış bir savaş değil, asker-sivil aydınlar öncülüğünde yapılmış ve halk tarafından desteklenmiş, örgütlenmiş bir savaş. Öyleyse, Kemalist devrimlerden bir sosyalist devlet modeli çıkarmak mümkün değil. "Kemalizm eşittir sosyalizm" diye tanımlamak da mümkün değil. Burada anlaşıyoruz. Fakat, Kemalizm'in koyduğu anti-emperyalist ilkelerle bugün bağımsız Türk sosyalizminin savunduğu görüşler arasında tam bir özdeşlik vardır. Atatürk'ün özlediği tam bağımsız Türkiye, ancak bağımsızlığa inanmış sosyalistlerin eli ile kurulur. Bu bakımdan bu benzerliği çok önemli sayıyorum.
Yaşadığımız bu güzel memleketin hiçbir zaman "C" planı olmadı, daima "A.B.D." planları devreye sokuldu.
MUNGAN, Murathan:
Acı veriyorsa geçmiş, geçmemiş demektir.
Aşıklar ve mahpusların kaderi ortaktır, cezaları dolmadan çıkamazlar kapatıldıkları hücreden dışarı. Nereye gitseler dört duvar içinde...
Aşkın bir yolu vardır, her yaşta başka türlü geçilen; aşkın bir yolu vardır, her yaşta biraz gecikilen...
Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan, oysa yapacak ne çok şey vardı ve ne kadar az zaman...
Haklılığın suskunluğu diğer suskunluklara benzemez.
Hatırlamak için hafızamız varken, unutmak için hiçbir şeyimiz yok...
Hayat kısa olabilir; ama anlar sonsuzdur.
Her şeyi zaman varken yapmak gerek. Geciktirilmiş sözler, askıya alınmış hayaller, ertelenmiş itiraflar, gerçekleştirilmeyen buluşmalar; bir gün hepsi size pişmanlık olarak geri dönmeden önce, henüz vakit varken...
Söylenecek sözlerin çokluğu bazen insanı dilsiz bırakır, tıkanır kalırsınız.
MURAT IV:
IV. Murat'a "Yardıma alışana ne olur?" diye sormuşlar. O da "Emir almaya da alışır" diye yanıt vermiş!
MURRAY, Bill:
Biz devlete yalan söylersek bu büyük bir suç, fakat onlar bize yalan söylerse bu siyasettir.
Kim olduğunu ve ne istediğini bilirsen, olayların seni üzmesine daha az izin verirsin.
MUSKOS, Mihail Hristodulu (Makarios):
Kıbrıs'ta Türkleri denize dökeceğiz! (1964)
Türklere hiçbir hak vermem, hatta "Babutsa Mahallesi"nin muhtarlığını bile vermem. (1972)
MÜFTÜOĞLU, Osman:
Kadınla erkek suyla una benzer. Evlendikten sonra hamur haline gelmişlerse, o mükemmel bir karışımdır. Ayrılamazlar. Suya veya una geri dönüş yoktur.
MÜREN, Zeki:
Eğer gideceksen mani olamam. Düşersen sonunda yine bul beni...
Türk Sanat Musıkisi kat'iyyen ölmez ve ölmeyecektir. Çünkü herkesin kulağında bir anne ninnisi vardır. O ninniler ya hicazdandır ya da uşşaktandır.